01-16-2017, 08:35 PM
Uzun ve karanlık bir koridordayım. Gitmem gereken kapı açık seçik orada. Oraya kadar yusuf yusuf atarak ilerliyorum, kapıya ulaştığımda ise oyun bana kilitli olduğunu söylüyor. "Sebep?" diyerek arkamı dönüyorum, bambaşka bir yerleşim ve yine uçsuz bucaksız koridorlar... Yol boyunca karşıma bir şey çıkacağı o kadar belli ki, bir dizi aynı senaryoyu yaşadıktan sonra yine kilitli bir kapı sonrası arkamı dönüyorum ve BÖÖH! Tamam. Korktum. Da ne şimdi bu?

Bakın daha Layers of Fear'ın incelemesine başlamadan size Amnesia ve Outlast sonrası yırtık dondan fırlayan onlarca bağımsız korku oyununun incelemesini yazdım. Yukarıdaki paragrafta okuduklarınız şahsımca son derece başarısız, sadece korkutmak amaçlı yapılmış "oyunlar". Herhalde koridor tasarlamak ve kamera açısı değiştiğinde fırlayan bir yaratık koymak üniversite hazırlık sınıfında öğretiliyor, bilmiyorum.
Korku filmleri ve oyunları konusunda tecrübeli sayılırım. Küçükken yatağa işemeler dışında da her seferinde "korku" unsuruna farklı bir açıdan baktım. "İnsan, bilinmeyenden korkar" geyiği bir yana, bu sözün aslında son derece doğru olduğunu savunuyorum. Ama bu noktada bilinmeyen şeyin mantıklı bir şey olması gerektiğini de hatırlatırım; her seferinde değişen odalar ve rastgele noktalarda beliren silüetler korkunun sadece başlangıç seviyesi. Hatta ruhsuz, belki de son derece sıkıcılar. Her fırsatta bu tarz bir yapımı besleyen en büyük şeyin senaryo olduğuna inanırım. Tamam, hala "perili ev" konusu altında çıkan, başarılı sayılabilecek korku filmleri var. Ancak bunu oyunlara taşıdığınızda biraz daha yaratıcı olmak gerekiyor, öyle değil mi?
Konuya neden buradan başladım, çünkü Layers of Fear'ı ilk denediğimde yetişkin bir Barkın olarak en büyük özelliğim olan ön yargı beni esir aldı. Bir odadan başka bir odaya geçince değişen görüntüler bana yine o dandik korku oyunlarındaki havayı solutur gibi oldu. Neyse ki sadece koklatmış, burnuma sokmamış.
Geçmişini Silemezsin
Oyun, şimdiye kadar korku oyunlarında karşılaştığımız son derece çaresiz karakterler yerine bizi güçlü bir karaktere sokuyor. Kendini tekrar eden, alkolik ve biraz kafayı sıyırmış bir ressam olarak sanat eserimizi bitirmek adına eski anılarla çürüyen malikanemize adım atıyoruz. Bunun neresi güçlü diyebilirsiniz. Artık klişe halini almış plot twist (hani şu "meğer her şey baş karakter yüzündenmiş!") zırvasını oyunun en başından hissederek, aslında deliliğe doğru atılan adımların nasıl olduğunu keşfettikçe karakterin gücünü anlıyorsunuz. Layers of Fear'ı oynarken siz, karşılaştığınız görüntülerden oldukça rahatsız olabilirsiniz. Ancak kontrol ettiğiniz karakter hepsine sineye çekip, her seferinde dozu bir tık daha artıran delilik treninde kaptanlık yapıyor.

Layers of Fear'ın geliştiricisi Bloober, ilk bölümlerden oyunculara belirli bir zemin hazırlamak istemiş. Malikaneye adım attığınızda koca evi etraflıca araştırmak isteyebilirsiniz. Çünkü biliyorsunuz ki evin eşyalarına bile sinmiş bir geçmiş bu çatı altında yaşamaya devam ediyor. Ve siz, içkiyi fazla kaçırdığı için gece geç saate kalan bir babayı oynuyor gibi ne olup bittiğini hızlıca öğrenmek istiyorsunuz. Yapmalısınız da. Hikayeye, daha doğrusu kendi resim odanıza adım attığınızda, yavaş yavaş bazı şeylerin sapmaya başladığını göreceksiniz, tıpkı varlığıyla savaşan bilinçaltınız gibi. Odalar boyunca keşfedeceğiniz notlar, eşyalar ve geçmişte kalan hatıralar, hikayenin ilerleyişine ve nelerin ters gittiğine dair size ışık tutuyor. Hatta nihai amacınız olan eserinizde kullandığınız altı kilit eşya, ressamın geçmişindeki en kritik kırılma anlarını temsil ediyor. Oyun da zaten bu döngüde ilerliyor diyebiliriz. Kafada tahtaların atmasını sağlayan olaylara yolculuk eden biz, aslında bilinçaltımızda "kısa" bir yolculuğa çıkmış oluyoruz.

Bakın daha Layers of Fear'ın incelemesine başlamadan size Amnesia ve Outlast sonrası yırtık dondan fırlayan onlarca bağımsız korku oyununun incelemesini yazdım. Yukarıdaki paragrafta okuduklarınız şahsımca son derece başarısız, sadece korkutmak amaçlı yapılmış "oyunlar". Herhalde koridor tasarlamak ve kamera açısı değiştiğinde fırlayan bir yaratık koymak üniversite hazırlık sınıfında öğretiliyor, bilmiyorum.
Korku filmleri ve oyunları konusunda tecrübeli sayılırım. Küçükken yatağa işemeler dışında da her seferinde "korku" unsuruna farklı bir açıdan baktım. "İnsan, bilinmeyenden korkar" geyiği bir yana, bu sözün aslında son derece doğru olduğunu savunuyorum. Ama bu noktada bilinmeyen şeyin mantıklı bir şey olması gerektiğini de hatırlatırım; her seferinde değişen odalar ve rastgele noktalarda beliren silüetler korkunun sadece başlangıç seviyesi. Hatta ruhsuz, belki de son derece sıkıcılar. Her fırsatta bu tarz bir yapımı besleyen en büyük şeyin senaryo olduğuna inanırım. Tamam, hala "perili ev" konusu altında çıkan, başarılı sayılabilecek korku filmleri var. Ancak bunu oyunlara taşıdığınızda biraz daha yaratıcı olmak gerekiyor, öyle değil mi?
Konuya neden buradan başladım, çünkü Layers of Fear'ı ilk denediğimde yetişkin bir Barkın olarak en büyük özelliğim olan ön yargı beni esir aldı. Bir odadan başka bir odaya geçince değişen görüntüler bana yine o dandik korku oyunlarındaki havayı solutur gibi oldu. Neyse ki sadece koklatmış, burnuma sokmamış.
Geçmişini Silemezsin
Oyun, şimdiye kadar korku oyunlarında karşılaştığımız son derece çaresiz karakterler yerine bizi güçlü bir karaktere sokuyor. Kendini tekrar eden, alkolik ve biraz kafayı sıyırmış bir ressam olarak sanat eserimizi bitirmek adına eski anılarla çürüyen malikanemize adım atıyoruz. Bunun neresi güçlü diyebilirsiniz. Artık klişe halini almış plot twist (hani şu "meğer her şey baş karakter yüzündenmiş!") zırvasını oyunun en başından hissederek, aslında deliliğe doğru atılan adımların nasıl olduğunu keşfettikçe karakterin gücünü anlıyorsunuz. Layers of Fear'ı oynarken siz, karşılaştığınız görüntülerden oldukça rahatsız olabilirsiniz. Ancak kontrol ettiğiniz karakter hepsine sineye çekip, her seferinde dozu bir tık daha artıran delilik treninde kaptanlık yapıyor.

Layers of Fear'ın geliştiricisi Bloober, ilk bölümlerden oyunculara belirli bir zemin hazırlamak istemiş. Malikaneye adım attığınızda koca evi etraflıca araştırmak isteyebilirsiniz. Çünkü biliyorsunuz ki evin eşyalarına bile sinmiş bir geçmiş bu çatı altında yaşamaya devam ediyor. Ve siz, içkiyi fazla kaçırdığı için gece geç saate kalan bir babayı oynuyor gibi ne olup bittiğini hızlıca öğrenmek istiyorsunuz. Yapmalısınız da. Hikayeye, daha doğrusu kendi resim odanıza adım attığınızda, yavaş yavaş bazı şeylerin sapmaya başladığını göreceksiniz, tıpkı varlığıyla savaşan bilinçaltınız gibi. Odalar boyunca keşfedeceğiniz notlar, eşyalar ve geçmişte kalan hatıralar, hikayenin ilerleyişine ve nelerin ters gittiğine dair size ışık tutuyor. Hatta nihai amacınız olan eserinizde kullandığınız altı kilit eşya, ressamın geçmişindeki en kritik kırılma anlarını temsil ediyor. Oyun da zaten bu döngüde ilerliyor diyebiliriz. Kafada tahtaların atmasını sağlayan olaylara yolculuk eden biz, aslında bilinçaltımızda "kısa" bir yolculuğa çıkmış oluyoruz.

- MUSTAFA KEMAL ATATÜRK