Total War: Attila Ön İnceleme

[Ayberk]

Bizler için yeni Total War oyunu başka bir önem daha taşıyor: Attila. Büyük Hun İmparatoru Atilla, onlarca yıl Avrupa’ya kök söktürmüş ve 50.000 kişilik ordusuyla Roma’nın kapılarına dayanmış. Anlatılana göre talihsiz bir ölüm yaşasa da, tarihe adını altın harflerle kazımış durumda. Total War serisinin yeni oyunu da tam olarak bunu konu alarak bizleri tekrar geçmişe gönderiyor.
Serinin takipçilerinin bildiği üzere her yeni oyun çoğunlukla bir öncekinin devamı şeklinde piyasaya sürülür. Kronolojik bir sıra ya da tarihsel bir düşman yeni oyunu belirler. Empire Total War’dan sonra çıkan Napolyon gibi, Atilla da Rome 2’de anlatılanlardan sonra gelen en büyük tehdit ve tarihsel olay olmasıyla seçilmiş durumda.
Oyunun campaign bölümüne başladığımız zaman Hunları hemen göremiyoruz. Önce tarihsel sırayla büyük olayların gerçekleşmesini bekliyoruz. Atilla’nın doğduğu tarihte başlıyor hikayemiz. Hunlar gelmeden önce yaşanan çeşitli tarihi süreci öncelikle oynuyoruz. Önceleri düşünüldüğü gibi Hunlar da oynanabilir bir kavim olarak karşımıza çıkıyor ama eski oyunlardan hatırlayacağınız üzere önce kendilerini haritada görmeniz gerekiyor.
Şehirler
Diğer oyunlara göre şehirlerin üzerinde çokça durmanız gerekiyor. Rome 2’de değişen ara yüzden vazgeçilip eski ara yüz tekrar bizlere sunulmuş. Yani istediğiniz yapı çeşidine göre sıralanmış bir inşa listesi var. Böylece şehirlerin gelişimini ve ilerleyişini daha kolay kontrol edebiliyorsunuz. Daha önemli bir değişiklik olarak şehirleri yıkma kararı alabiliyorsunuz.

Daha önceki oyunlarda en fazla yağmalayabildiğiniz şehirler artık tamamen yok edilebiliyor. Bunu işgalci ordularda yapabildiği gibi, elinizden çıkacağını düşündüğünüz bir şehir varsa sahibi olarak da yapabiliyorsunuz.  Şehir yıkma kararı stratejik olarak büyük değişikliklere sebep oluyor. İkmal yollarınız değişiyor ve belirli bölgeleri besleme gücünüz azalabiliyor. Bu yüzden doğru zamanda doğru karar almanız gerekli.
Yıkma özelliğinin gelmesiyle birlikte şehirlerin önemi dediğimiz gibi daha da artmış durumda. Şehirlerin konumu ve komşuları da önem arz etmeye başlamış. Özellikle hastalıkların yayılma yollarının değişmesiyle birlikte sahip olduğunuz şehirlerin nerede olduğu kaderinizi değiştirebiliyor. Artık salgın bir hastalık şehirde yayılınca çevresinde farklı bir sis bulutu görüyoruz. Bu hastalıklar eskiden hatırladıklarınızın yanı sıra ticaretle de yayılmaya başlamış durumda. Böylece çok hızlı şekilde bütün ülkenizin salgına tutulma ihtimali ortaya çıkıyor.
Stratejik Derinlik
2015 yılında PC başında oturup gerçekten bir imparatorluk yönetiyor hissiyatına kapılmanızı sağlıyor Total War: Attila. Ağaçların taşınmasından büyük savaşlara kadar her şey sizin kontrolünüzde. Diğer oyunları da az çok oynayan birisi olarak özellikle bu oyunda daha büyük stratejiler yapma hissiyatı içine girdim. Aldığım kararları tekrar sorgulamak zorunda kaldım. Empire Total War oynarken belki çok küçük bulduğum teknolojik ilerlemeleri yaparken daha da zorlandım. Oyunda gerçekten bu derinlik sağlanmış durumda. RTS ve Grand Campaign türü ilk defa bir biriyle tam uyum içinde.
Yukarıda da biraz değindiğimiz gibi Rome 2 oynayarak seriye başlayanlar bu oyunda biraz zorlanacaklar. Çünkü yönetim ekranları büyük oranda değişmiş durumda. Daha hızlı karar vermenize ve daha kolay gelişim sağlamaya yönelik ekranlar yapılmış durumda. Daha çok Rome 1'in ara yüzüne benziyor demiştik zaten. Bu sayede micro yönetimleri daha hızlı halledebiliyorsunuz. Gerekliliği bu oyunla birlikte daha da artan micro yönetim, hem daha zor hem de hayati durma getirilmiş. Halkı yönetme ise dikkat edilmesi gerekilen diğer konu: Doğru işlere doğru personeller vermeniz gerekiyor ve onlarla aranızı fermanlar aracılığıyla iyi tutmanız isteniyor. İpin ucunu kaçırdığınızda ise geri dönülmez yollara girebiliyorsunuz.

Gerçekten stratejinin derinliğine ulaşmak isteyen oyunculara ise oyuna Batı Roma ile başlamalarını öneririm. Zorluk seviyesini de üst düzeye çıkardığınız zaman sizi delirtecek kadar zor bir oyun karşınızda duruyor olsa da stratejinin zevkini yaşayabiliyorsunuz. Oyuna başlar başlamaz birçok farklı düşmanla karşılıyorsunuz. Düşmanların çoğu kendine yeni evler arayan barbar kabileler. Atilla’nın ortaya çıkmasıyla birlikte bu saldırılar daha da artıyor ve beyniniz iflas etme noktasına gelebiliyor. Buraya kadar dayandıysanız sonunu getirebilirsiniz diye düşünmekteyim. Sabırsız bir oyuncuysanız bilgisayarı bile parçalayabilirsiniz.
Atmosfer
Atmosfer tek kelimeyle muazzam olmuş. Her bölgeye göre farklı seslerin ve görsellerin kullanılması oyuna kendinizi kaptırmanıza sebep oluyor. Küçük kavimleri aldığınızda yaşadığınız “neredeyim ben?” hali de atmosfere artı puan ekleyen durumlardan bir tanesi.
O yılların vahşet ve yıkım dolu anları tam anlamıyla bize yansıtılıyor. Sizi gerçekten seçtiğiniz kavmin hükümdarı gibi davranmanıza yetecek kadar güzel olmuş oyun. Grafik kalitesi olarak çok büyük yenilikler yok. Rome 2’ye göre az daha iyi görseller bizleri bekliyor ama oynadığımız bu versiyonda tam anlamıyla oyunun görsel tarafını gördüğümüzü düşünmüyorum. Son hali çıktığında nasıl bir oyun bekliyor onu görmek gerekir.
Sonuç
Creative Assembly, ayakları yere basan ve oyuncuların istediği bir oyun ile karşımıza çıkmış durumda. Rome 2’de yapılan girişimlerden vazgeçilmiş. Daha çok Rome 1’e benzer bir ara yüz ve oynanış bizleri bekliyor olacak. Kendimizi her anlamda daha zorlu koşulların baskısı altında buluyoruz.
Ticaret anlaşması kararlarına kadar düşünmeniz gerekiyor. Diğer oyunlarda da önemli olan bu gibi ayrıntılar Attila’da daha çok ön plana çıkmış gibi görünmekte. Oyunun nihai halinde ne olur bilinmez. Sonuç olarak serinin takipçilerinin beğeneceği bir yapım bizleri bekliyor olacak.